Avrupa gezileri hep çok bilinen başkentler ve tarihi şehirlerle sınırlı kalıyor.
Fakat aslında her turistin ülkeye girdiği gibi akın etmediği, gitmişken kafanızı dinleyebileceğiniz ya da egzotik bir yerde tatile çıkmışsınız gibi hissedeceğiniz yerler de mevcut.
Bahsedeceğimiz adaların kimisi Avrupa’nın büyük ülkelerine bağlı kimisi de kendi başına bir ülke.
Kimisinde kristal sularda yüzerken kimisinde puslu masal diyarlarına uzanacaksınız.
Fakat her halükarda Avrupa’da böyle yerler de mi varmış diyeceğinize eminim. Avrupa’nın birbirinden güzel adalarından bir seçkiyi sizinle paylaşıyoruz.
Yazı Başlıkları
İşte karşınızda Avrupa’nın en etkileyici adaları!
Hem Ürkütücü Hem Büyüleyici: Skye Adası – İskoçya
İskoçya’nın batısında, İç Hebridler takım adasına ait olan Skye Adası’na, çok farklı bir atmosfere sahip olan bir adaya geçiyoruz.
Ortalama 1,700 kilometrekarelik yüz ölçümü ve neredeyse 10,000’i bulan nüfusuyla Skye oldukça sessiz sakin fakat işsiz diyemeyeceğimiz bir ada.
Çünkü ada sakinlerinin en ücra dağ tepesinde, ormanın içinde, uçurum kıyısında bile evi var.
Bu da demek oluyor ki kendinizi hiçliğin ortasında gibi hissettiğiniz her an aslında yakınlarda yaşayan bir aile olduğunu fark edip güvende hissediyorsunuz.

Skye oldukça çarpıcı bir atmosfere sahip. Öyle bakir ki insan kendini bu yüzyıla aitmiş gibi kesinlikle hissetmiyor. Telefonların çekmediği, evlerin bile oldukça vakur olduğu bir yer hayal edin.
Evet Türkiye’de böyle sayısız köy var ama Avrupa’nın köyleri kendi dokusuyla muhafaza etmesi konusunda pek söz hakkı olduğumuzu sanmıyorum.
Skye bir balıkçı adası. Balıkçılığın yanı sıra turizm ve tarım da bölgenin önemli geçim kaynaklarından.
İskoç yünü meşhurdur. Burada da halen yüncülükle uğraşan aileler var.
Skye devasa kayalıkların üzerine kurulmuş oldukça dağlık bir araziye sahip. İskoçya ana karasına oldukça yakın. Ulaşım köprüler ya da feribot yoluyla sağlanıyor.
Ada ismini, Nors mitolojisinden alıyor. Sky-a, ‘bulut adası’ anlamına geliyor.
İskoçya’nın en uzun kıyı şeridine sahip adalarından biri olan Skye 80 kilometre uzunluğunda kadife turbalıkları, tırmanış ve yayla turizmiyle ilgi çeken dağları, insana ürkütücü gelen sivri uçurumları ve gölleri ile muhteşem bir görsel şölen adresi.

Ada’da yapılabilecek aktivitelere gelirsek… ‘The Storr’ ya da ‘The Old Man Storr’ ilginç bir kaya yapısı.
Trotternish Yarımadası’nda yer alıyor. Çorak diyebileceğimiz bir arazi üzerinde göğe yükselen dimdik bir kaya yapısı hakikaten de oldukça mistik bir his veriyor insana. Sanki burasının bir hikayesi var.
Stor’a gerçekleştirilen yürüyüş turları bölgenin en ünlü aktivitelerinden.
Diğer bir kayalık içeren aktivite de Kilt Kayası. Burası adanın en güzel gözlem noktası. Yükseklik korkunuz varsa sizi zorlamayalım ama bu gördüğünüz en etkileyici manzaralardan biri olabilir.
Kilt biliyorsunuz ki İskoçların giydiği meşhur eteğe deniyor. Bu sarp yamacı da böyle adlandırmışlar.
Denize bakan uçurumun hemen altından denize doğru akan ise Mealt Şelalesi. Derler ki özellikle rüzgarlı günlerde bu yamaçtan gelen sesler oldukça ürkütücüymüş. Hele bir de sis varsa…

Skye’da gezecek çok yer var. Ama size son olarak bir de bir kale önerelim. Dunvegan Kalesi.
Bölgenin en ünlü kalesi olan Dunvegan, 4. Yüzyıldan günümüze kalan bir bayrak gibi oldukça eşsiz parçaların sergilendiği bir müze. Tarihi 1200’lere dayanan MacLeod soyunun başı olan ve İskoç tarihi için önem atfeden bu ailenin Şefi MecLoad’ın da halen bu kalede yaşadığı söyleniyor.
Adanın merkezi olan Skye şehrinde görülecek yerler de elbette var. Kaleler, müzeler, sanat galerileri, kafe ve restoranlar şehir turizmi için de bir seçenek.
Bizim size önerimiz adanın en meşhur restoranı olan Three Chimneys’e bir uğramanız. İnsanların İngiltere’den kalkıp geldiği bu mekanda, yengeç, deniz tarağı, maymun balığı gibi tuhaf deniz ürünlerini denemeniz öneriliyor.
Şimdi de Sardinya’nın biraz kuzeyine, komşusuna uzanalım. Bu kez bir Fransız adasına gidiyoruz. Korsika Adası!
Akdeniz’in sularını paylaştığı bu ada Sardinya’yla arasında çok az mesafe olmasına rağmen bambaşka yer şekillerine ve kültüre sahip. Ama aynı cennetsi güzellikteler.
Korsika’da geçireceğiniz birkaç gün size aslında çok şey vadediyor. Doğa yürüyüşleri, şnorkelli dalış, kanyon gezileri, tırmanış ve daha bir sürü şey adanın muhteşem yer şekilleri ve coğrafyası sayesinde mümkün.
Korsika 8680 kilometrekarelik bir yüz ölçümüne sahip. 300 binlik bir nüfusu var.
Bölgenin resmi dili Fransızca. Herkes Fransızca biliyor. Ama günlük konuşma dili Korsikaca denilen ve İtalyanca’ya daha çok benzeyen bir dil.
Korsika diğer adalardan farklı olarak çok ilginç bir silüete sahip. Belki de internette daha önce karşınıza çıkmış, deniz kıyısında yükselen kayalıkların üzerine kurulmuş rengarenk ve yüksek binaları görmüşsünüzdür. İşte burası Korsika. Romanlardan fırlamış gibi bir görüntüsü var.
Sardinya’dan farklı olarak oldukça yüksek rakıma sahip bir ada Korsika. Hatta üzerinde bir dağı bile var. 2,706 metre rakımlı Sinto Dağı adanın zirvesini oluşturur. Bu özelliği sebebiyle bölgede deniz turizminin olduğu kadar dağcılık faaliyetleri de gelişmiştir.
Korsika da diğer Akdeniz adaları gibi oldukça farklı imparatorlukların elinde çok kültürlü bir yapıya sahip olarak günümüze ulaşmıştır. Tarihi milattan önceki yıllara dayanır.
Antik dönemde ise Tunus yarımadasında kurulmuş olan Fenike kolonisi Kartacalıların elinden Roma İmparatorluğu’nun ellerine geçmiştir. 1768 yılında Versay Antlaşması ile Cenevizlilerden Fransızların eline geçmiştir.
Korsika’nın tarihi açıdan da bir önemi var. Adanın başkenti olan Ajaccio, dünya tarihinin en önemli devlet insanlarından biri olan Napolyon Bonapart’ın doğum yeridir. Bu da demek oluyor ki Ajaccio’ya gittiğimiz zaman ilk iş ünlü imparatorun doğduğu evi ziyaret ediyoruz.
Adada görülmesi gereken diğer bir tarihi yapı da en güneydeki şehir Bonifacio’daki hisar. Devasa kaya formasyonu üzerinde yer alan bu etkileyici yapılar bütünü kemerleriyle daracık sokakları birbirine bağlıyor. Kendinizi Game of Thrones dünyasında gibi hissedebilirsiniz.
Eğer hiking yapmak ve yükseklere tırmanmak isterseniz adanın Corse bölgesindeki muhteşem dağ Aiguilles de Bavella’ya tırmanabilirsiniz.
İsmi, Korsika dilinde “Bavella’nın İğneleri” anlamına geliyor. Dağa tırmanırken etkileyici bir mermer heykelle karşılaşacaksınız. Notre Dame des Neiges adındaki bu anıt ‘Karların Leydisi’ anlamına geliyor.
Korsika Dünya Mirası Listesine bir de Scandola Doğa Koruma Alanı’nı sokuyor. Bölge birçok deniz ve kara canlısına ev sahipliği yaptığı gibi uçurumları ve devasa mağaralarıyla da kendine özgü bir formasyona sahip.
Birçok sayıda adacık ve ulaşımı olmayan koy, uzun kıyı şeridi ve kırmızı kayalıklar bölgenin en önemli özelliklerindendir.
Korsika’dan bahsedip de plajlarından bahsetmemek olmaz. Palombaggia Plajı pırıl pırıl suları, mücevhervari kum ve kristal berraklığındaki suyun üzerinde duran kayacıkları ile pastoral bir şiirin mekanı gibidir. İnsan fotoğraflarını dahi gördüğünde içini muhteşem bir his kaplıyor. Bir de orada bir hafta geçirdiğinizi hayal edin!
Fransızlar kadar Korsikalılar da yemek işini çok ciddiye alıyorlar. Kimi zaman başından kalkılmayan ve üç öğün farklı yemeklerle donatılan sofralar ziyafetlerin odak noktası oluyor. Elbette buna birkaç bardak Korsika şarabı da eşlik ediyor.
Lokallerin evlerinde durum neyse restoranlarda da aynı özeni görebilirsiniz. Organik sebze ve meyveler, kurutulmuş et, şarabın dostu peynir… Hepsi Korsika’nın size sunduğu lezzetler!
Atlantik’in Havaii’si Azorlar- Portekiz
Azorlar’ı hiç duydunuz mu? Duymadıysanız, bu yazıyı muhakkak okuyun çünkü Avrupa’nın en güzel adalarından bahsettiğimiz listemizde bu defa sıra Avrupa’nın çay bahçesi olarak da bilinen Azor Adaları’nda!
Azorlar, Atlantik okyanusu açıklarında bulunan ve dokuz adadan oluşan bir takım ada topluluğu. 2300 kilometre kare büyüklüğündeki takım adalar Portekiz’e bağlı olmasına rağmen otonom bir bölge olarak adlandırılıyor.
Lizbon’a 1500 kilometre uzaklıktalar. Yani ana karadan bir hayli uzakta.
Adanın resmi dili Portekizce ve burada yaşayan 241 bin kişilik nüfus da neredeyse tamamen Portekizlilerden oluşuyor.
1439’da keşfedilen Azor Adaları, 19. yüzyılın en önemli ticaret limanlarından birine ev sahipliği yapıyor. Bu liman, Azor Adaları’nın en kalabalık ikinci adası Terceira’daki Angra do Heroismo şehrinde yer alıyor.
Ünlü limanı sayesinde şehir özellikle 19. yüzyıldan sonra farklı kültürlerin buluştuğu bir nokta olmuş; Afrika’dan, Hindistan’dan, Amerika’dan ve Asya’dan gemileri ağırlamış.
Angra do Heroismo, askeri mimarinin en önemli örneklerinden sayılan 400 yıllık San Sebastião ve San João Baptista istihkamlarıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Aslında eski bir manastır olan Angra do Heroismo Müzesi’ni, eğer yolunuz Azorlar’a düşerse muhakkak görmelisiniz.
Angra do Heroismo’nun tarihsel önemi bir yana Azor Adaları’nı turistler için asıl cazip kılan, onun doğal güzellikleri ve jeolojik özellikleridir. Azor Adaları, volkanik dağlara ev sahipliği yapmaktadır.
Azor Adaları’nın en kalabalık ve büyük adası olan Sao Miguel’deki Agua de Pau Masif eski volkanik dağında bulunan Lagoa de Fogo krater gölü herkesin görmek isteyeceği türden bir güzelliktir.
Yine aynı adadaki Furnas ise Azorlar’ın en tehlikeli yanardağ bölgesidir ama turistlerin de en uğrak noktalarındandır. Çünkü burada birçok termal tesis vardır.
Ayrıca, küçük Furnas köyü doğa yürüyüşleri için idealdir.
Azorlar’ın en ilgi çekici bir noktası da Lagoa das Sete Cidades’tir. Portekizce’de adı “Yedi Kentin Lagünü” anlamına gelen bu ikiz göl, yanardağ kraterinde yer alır.
Bir efsaneye göre bu ikiz göller, iki aşığın gözyaşlarıyla oluşmuştur. Prenses Antilia ve babasının evlenmesine izin vermediği çobanın… Efsanesi bir yana, Lagoa das Sete Cidades dünya üzerinde görebileceğiniz en güzel manzaralardan birini sunar!
Son olarak, 2 bin 352 metre yüksekliğiyle Portekiz’in en yüksek dağı olan Pico Dağı’na tırmanmak isterseniz Pico Adası sizi bekler!
Bu dağ, birçok şiire ve öyküye de konu olmuş bir dağdır.
Pico Adası ayrıca UNESCO tarafından da tanıtılan üzüm bağlarıyla meşhurdur.
Azorlar’dan bahsedip yemeklerinden bahsetmemek olmaz çünkü burası başka hiçbir yerde bulamayacağınız türde güzel ve tuhaf lezzetlere sahip. Bunların başında Azores Cheese geliyor. Azor peyniri aslında takım adadaki her bir adada farklı farklı yapılıyor! Yani her adanın kendine özgü bir peyniri var. Hangi adayı ziyaret ederseniz edin mutlaka peynirlerini deneyin.
Şimdi peynir gibi genele hitap etmeyen bir lezzet önerisiyle geliyorum. Sülükayalıklar olarak bilinen ‘barnacles’ Azorlar’da ünlü bir yiyecek. Özel soslarla harmanlanıyor ve pek de iç açıcı olmayan bir şekilde önünüze sunuluyor ama farklı bir şeyler denemek isteyenlere önerilir.
Bolos Levedos adı verilen muffin görünümlü hamur işi de bölgenin ünlü lezzetlerinden.
Son olarak Sao Miguel adasında bulunan Furnas şehrinde de bölgeye özgü bir lezzet yaşıyor.
Bölgedeki gayzerlerden yükselen sıcak buhardan faydalanan yerliler burada ‘cozido’ yani yahni pişiriyorlar. Ellerinde uzun çubuklarla dumanlar içinde dikilen ve yerden tencereler kaldıran insanlar görürseniz şaşırmayın.
Eğer doğal güzelliklerle dolu bir seyahat planlıyorsanız Azor Adaları’nı seçenekleriniz arasına mutlaka eklemelisiniz.
Adalara, Lizbon ve Porto’dan direkt uçuşlar olduğu gibi biraz cep yaksa da çok keyifli gemi yolculuklarıyla da ulaşmanız mümkün.
Mitolojinin Ev Sahibi: Korfu Adası – Yunanistan
Yunanistan Avrupa’nın en çok adaya sahip olan ülkesi. Ege’nin muhteşem sularının çevrelediği bu adalar Avrupalı turistin en sevdiği tatil yöresi belki de.
Mikanos, Santorini gibi adalar ülkenin Ege Denizi tarafında bulunan ve hali hazırda zaten çok meşhur adaları.
Ben size Yunanistan’ın batısındaki İyon Denizi kıyısından bir adayı tanıtmak istiyorum. Arnavutluk sınırına oldukça yakın olan bu ada Korfu Adası…
Ada’ya adını veren Korfu şehri bölgenin en önemli şehri. Kerkyra olarak da adlandırılan Korfu, Kristal berraklığında suları ile büyüleyici bir tatil beldesi. Aslında buraya bir tatil beldesi demek etkileyiciliğini azaltmak olur.
Yunan mitolojisine dair birçok hikayenin vatanı olan Korfu, yüzyıllardır pastoralliğin en büyüleyici adreslerinden biri olarak tanımlanıyor. Tarih boyunca ele geçirilmek için savaşılmış halde olan bölge, günümüzde hala saklı bir cennet gibi.
Korfu Yunanca’da ‘tepe’ anlamına geliyor. Şehrin silüetini de sahip olduğu iki tepe oluşturuyor.

Tepelerin üstüne de kurulmuş iki hisar var. Bunlar bölgeyi Osmanlı işgalinden korumak üzere yapılmış kaleler.
Tarihi şehir iki tepenin arasında yer alıyor. Yılın büyük kısmı mis gibi bir hava, berrak deniz, yemyeşil doğa, rengarenk balkonlar, dokunulmamış taş evler Korfu’nun sahip oldukları…
Bölgenin en ilgi gören sahili Sidari Kanalı. Kanalın ortasında yükselen kaya bölgeye çok etkileyici bir özellik kazandırıyor.
Her meşhur yerin bir efsanesi olduğu gibi buranın da var. Söylenene göre bu kanallar arasında yüzen sevgililer kısa sürede evleniyormuş.
Bölgenin bir diğer turist spotu ise Aşil Sarayı (Achilleion). Gastouri Köyünde yer alan bu muhteşem saray 1890 yılında Avusturya Prensesi Sisi için yaptırılmış. Bu nedenle Sisi Sarayı olarak da anılıyor.
Saray’ın bahçesi dahi görülmeye değer. Saray’ın girişinde ayağından vurulan oku çıkarmaya çalışan Aşil’in devasa bir heykeli yer alıyor.
Korfu kendi başına bir ada olmasına rağmen yüz ölçümü büyük bir ada. Bu nedenle etrafındaki minik adacıklar da ona bağlı.
Korfu’ya gitmişken kolaylıkla küçük botlarla uğrayabileceğiniz adacıklar var. Kanoni ve Mouse Adası bu adacıklardan ikisi.
Bölgenin en güzel fotoğraf alanlarının başında geliyorlar. 27. yüzyılda inşa edilmiş küçük bir şapel bile bu ufak adacıkların üzerinde yer alıyor. Hatta mitolojiye göre bu adacık Ulysses’in gemisiymiş.
Korfu’nun en güzel koylarından biri de Cape Drastis. Ada’nın kuzey batısına konumlanan bu gizli saklı kalmış köy, altın gibi kumları, hilal şeklinde çevrelenmiş görünümü ile sizi sanki cennetteymişsiniz gibi hissettiriyor.
Eğer Korfu’ya gitmek ve bir müze gezmek isterseniz kesinlikle size önerim Korfu Asya Sanatları Müzesi. Tarih öncesi dönemlere kadar birçok dönemden eserin görülebileceği müze, kendi başına bir yapı olarak da hayranlık uyandırıyor.
Korfu gittiğiniz zaman mutfak olarak kendinizi en yakın hissedeceğiniz bölge. Bol yeşillikli ve zeytinyağlı salatadan, baklavaya kadar her şey Yunan mutfağında da sizi bekliyor.
Korfu’ya Atina üzerinden aktarmalı olarak gidiş dönüş 800 TL’ye ulaşabilirsiniz.
Daha iyisi mi? Ege’den bir deniz yolculuğuna çıkın ve yolunuzu Yunanistan’ın muhteşem koylarına düşüre düşüre bu cennetsi yere varın. Benden söylemesi!