Kainatta insanların üzerinde yaşam sürebildiği tek ortam olan dünyanın 4,5 milyar yıldır var olduğu biliniyor. Günümüzdeki insana en yakın olan homo sapienslerin ise 209 bin yıl öncesinde dünya üzerinde varlık gösterdiği düşünülüyor. Rakam böyle olunca medeni yaşam düzenine geçen insanoğlunun aslında dünya üzerinde oldukça yeni olduğu anlaşılıyor.
Yapılan bilimsel araştırma sonuçlarına göre bilinen en eski yerleşim yerinin yaklaşık 12 bin yıl öncesine dayandığı görülüyor. Günümüzdeki yerleşik yaşama benzer tarzda şehirleşmenin ilk kez Neolitik Çağ zamanında başlangıç gösteriyor. Bu dönemin ardından şehirciliğin temellerinin atıldığı ve binlerce yıllık geçmişi olan, çok sayıda imparatorluğun peşi sıra hüküm sürdüğü dünyanın en eski şehirleri ortaya çıkıyor.
Sizler için tarihi ve kültürel mirasını koruyarak günümüze ulaşmayı başarmış olan yeryüzündeki en eski kentleri araştırdık.
Yazı Başlıkları
Dünyanın En Eski 10 Şehri
Şam, Suriye
Suriye’nin başkenti olan Şam dünya üzerinde en uzun süre medeniyetlere ev sahipliği yapmış olmasıyla biliniyor.
Suriye’nin 4.5 milyonluk nüfusuyla en büyük şehri olan Şam’ın M.Ö 8. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu biliniyor.
Dünyanın en eski yerleşim yeri olan bu kent doğu ve batı dünyası arasında ve Asya ile Afrika arasında kalan bir kavşak adeta.
Geçmişte Antik Yunan, Roma, Bizans ve İslam medeniyetlerinin hakimiyeti altına giren Şam önemli bir kültür ve ticaret merkezi olarak kabul görüyordu.
Tarihteki ilk cinayet olarak bilinen Habil ile Kabil hadisesinin geçtiği Şam toprakları çok sayıda tarihi ve dini yapıya ev sahipliği yapıyor.
Bazı Müslümanların inanışına göre Mehdi’nin ineceği cami olacağına inanılan Emevi Camii bu şehirde bulunuyor.
1516 yılında Osmanlı topraklarına katılan Şam yıllar içerisinde dünya üzerindeki birkaç zengin şehirden birisi haline geliyor.
Günümüzde yıllardan beri süren iç savaşın yıkıcı etkisi altında kalmış olsa da hala tarihi dokusu ve köklü geçmişiyle önemini korumaya devam ediyor.
Atina, Yunanistan
Yunanistan’ın başkenti olan Atina günümüzde 4 milyon kişinin yaşadığı bir yer olarak öne çıkıyor.
Eski Yunan medeniyetinin merkezi olarak kabul edilen Atina esasen Avrupa’nın ilk kenti olarak da kabul ediliyor.
Etrafı çok sayıda tepeyle çevrili olan bu şehir batıdan doğuya geçişte bir basamak olarak kabul görmekteydi.
Batı medeniyetinin beşiği olarak görülen Atina’nın antik çağlarda önemli bir kültür ve ticaret merkezi vazifesi gördüğü biliniyor.
7 bin yıllık bir yerleşim tarihine sahip olan bu kentteki en eski yapıların Tunç Çağı zamanına dayandığı yapılan arkeolojik kazılarla ortaya koyuluyor.
Bizans, Roma ve Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti altına giren Atina günümüzde birbirinden farklı ırka mensup insanın yaşamını sürdürdüğü kozmopolit bir şehir olarak öne çıkıyor.
Medeniyetin tarihsel gelişim süreci içerisinde felsefe ve sanat dalında dünyanın aydınlanma çağı yolunda atılım yapmasını sağlayan bilim insanları ile sanatçıların Atina’da yetiştiği biliniyor. Antik çağda inşa edilen Partheon, Helenistik Parlamento, Yunanistan Ulusal Kütüphanesi, Atina Akademisi gibi çok sayıda tarihi yapıya ev sahipliği yapan bu kentte Akropolis ile Dafni Manastırı Unesco Dünya Mirası Listesi’ne girmeyi başarmış.
Biblos, Lübnan
Lübnan ülke sınırları içerisinde yer alan Biblos, Beyrut şehrinin kuzey kesiminde konumlanıyor.
Denize kıyısı olan bu antik liman şehrinin en az 7000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu biliniyor.
Zaman içerisinde Gubla, Gebal ve Yunanların koyduğu bir isim olan Fenike olarak adlandırılan Biblos antik çağda oldukça önemli bir ticaret şehri olarak öne çıkıyor.
Biblos’ta Antik Yunan zamanında yoğun olarak papirüs ticareti yapılmış ve şehir bu sayede büyük zenginlik kazanmış. Hristiyanlıkta kutsal kitaba İngilizcede bible olarak verilen ismin de Biblos şehrinden ileri geldiği edinilen bilgiler arasında bulunuyor.
Hem ticari hem de medeniyet yönünde dönemin koşulları dahilinde oldukça ileri bir düzeyde olan Biblos halkının günümüzde kullanımda olan Latin alfabesinin temelini attığı biliniyor.
Fenike sahillerinin adeta bir ticari başkenti hükmünde olan Biblos günümüze kadar korunarak gelen çok sayıda tarihi ve kültürel mirasa da ev sahipliği yapıyor.
Milattan önce 3 ve 2. yüzyıl dönemlerinde Mısırlı firavunların hakimiyeti altına giren Biblos’ta piramitlerin yapılması için gerekli olan sedir ağaçlarının ticareti aktif olarak yapılıyordu. Bu sayede şehrin ticarete başlayarak bölgenin en zengin liman kenti haline geldiği biliniyor.
Zaman içerisinde giderek güçlenen Biblos Fenike bölgesinde çok sayıda ticari koloniler kurmuş.
Ancak milattan önce 8. yüzyıl döneminde Asurlular tarafından yapılan saldırılar sonucunda Biblos’un egemenliğinin yitirdiği biliniyor.
Lübnan’ın bu tarihi şehri geçmişten taşıdığı mirasıyla meraklılarını karşılıyor.
Kudüs, Filistin
Kudüs veya İbranicedeki karşılığıyla Yeruşalim Orta Doğu’da konumlanan yüzyıllardır savaşların yaşandığı oldukça eski ve köklü bir geçmişe sahip olan bir şehir olarak tarih sahnesinde yerini alıyor.
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kudüs günümüzde hem İsrail’in hem de Filistin’in üzerinde hak iddia ettiği bir kent.
Akdeniz ve Lut Gölü’nün kuzey kısmında konumlanan bu kent iki devlet için de başkent olarak kabul edildiğinden sular bu şehirde hiçbir zaman durulmuyor.
Musevilik, Hristiyanlık ve İslam dini için de kutsal olarak kabul edilen Kudüs köklü geçmişi boyunca 23 kez işgal altında kalmış, 52 kez de saldırıya uğramış olan bir yer.
M.Ö 4. yüzyılda ilk kez yerleşimin görüldüğü bilinen bu topraklar 1981 yılında Dünya Mirasları listesinde kendisine yer edinmiş.
Müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra kutsal kabul edilen ve en çok önem verilen yer olan bu şehir M.S 610 senesinde ilk kıble olarak kabul ediliyor.
Kur’an-ı Kerim’de yazanlara göre Hz. Muhammed’in miraça burada çıktığı biliniyor.
Yahudilere göre de kutsal olan Kudüs’ün kendi dini kitaplarında Birleşik İsrail Krallığı’nın başkenti olarak adlandırıldığı ve ilk tapınağının da Kral Süleyman tarafından bu şehre inşa ettirildiği biliniyor.
Hristiyanlığa göre de İsa’nın burada çarmıha gerildiğine inanılıyor.
3 büyük din için de kutsal sayılan bu tarihi şehir Ağlama Duvarı, Tapınak Dağı, Kubbet-us Sahra, Kutsal Kabir Kilisesi ve Mescid-i Aksa olmak üzere birçok dini yapıya ev sahipliği yapıyor.
Orta Doğu’daki en eski kentlerden biri olan Kudüs günümüzde 1 milyona yakın sayıda insanın barındığı bir yer. İsrail ve Filistin arasındaki çekişmeye bağlı olarak kentteki nüfusun çoğunluğunun Musevilerden oluştuğu görülüyor.
Esasen yüzyıllardan beridir dinler arası çekişmelere sahne olan bu topraklar günümüzde de ne yazık ki eziyet çekmeye devam ediyor. 1948 yılındaki Arap-İsrail Savaşı, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı gibi savaşlar başta olmak üzere o yıllardan beri bu topraklarda akan kan durmuyor.
İlk olarak 1948 yılında İsraillilerin ele geçirdiği Batı Kudüs, sonrasında Ürdün’ün eline geçen Doğu Kudüs’ün yeniden İsrailliler tarafından alınmasıyla başlayan bu kanlı süreç günümüzde de hız kesmeden devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan İsrail Devleti’nin başkenti olarak kendilerince kabul edilen Kudüs 2000’li yıllarda hala tazeliğini koruyan bir ihtilaf konusu.
Kudüs uluslararası kamuoyu tarafından İsrail’in başkenti olarak kabul edilmediği için bu şehirde hiçbir millete ait elçilik binası bulunmuyor.
Uluslararası kamuoyunun ortak kararına göre Doğu Kudüs’teki işgal tanınmayıp bu toprakların hala Filistin sınırı olduğu kabul görüyor. Hiçbir devlet Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasa bile İsrail’in meclis binası, yargıtayı, başbakan ile başkan köşkü olmak üzere çok sayıda devlet organ ve makamının Kudüs’te yerleşik vaziyette olduğu biliniyor. Bunlara ek olarak İsrail Müzesi ile İbrani Üniversitesi de Kudüs’te yer alıyor.
Yapılan toplumsal istatistiklere göre Doğu Kudüs bölgesine 208 bin adet Filistinlinin yaşamakta olduğu görülüyor. İsrail işgalini kabul etmeyen Filistin Ulusal Yönetimi burayı kendi başkenti ilan edeceğini iddia etmeye devam ediyor.
Yıllardan beridir Musevi ve Müslüman çekişmesine sahne olan bu kadim şehir Hz. Süleyman tarafından yaptırılan tarihi surlarla çevrili. Surların etrafını sardığı eski şehir bölgesi ise yaşanan savaşların yarattığı yıkıcı etkiler sebebiyle tehlike altında olan dünya mirasları listesine girmiş durumda.
Varanasi, Hindistan
Varanasi veya diğer ismiyle Benares Hindistan’da yer alan en eski şehirlerden birisi olarak öne çıkıyor.
Hindular için kutsal kabul edilen Varanasi Ganj Nehri yakınında yer alıyor. Bu nedenle de binlerce yıldır Hindular bu şehre gelerek ibadet ediyor.
2000 yıldan fazla bir süredir Hinduların hac merkezi olarak kabul gören bu şehrin geçmişi M.Ö 12. yüzyıla kadar uzanıyor.
Dindar Hinduların ölünce küllerinin bu tarihi ve kutsal şehre atılmasını istedikleri biliniyor.
Günümüzde kutsal olmasının yanı sıra parfüm ve mücevherat gibi diğer ticari kollarda da oldukça aktif bir şehir olarak öne çıkıyor.
Cholula, Meksika
Dövüş yeri anlamını taşıyan Cholula Meksia’da konumlanıyor.
2.500 yıllık bir geçmişe sahip olan bu tarihi şehir Kristof Kolomb’un keşfinden önce Orta Amerika’nın en gözde yerleşim yerlerinden biriydi.
Amerika kıtasının keşfedilmesiyle birlikte İspanyol egemenliği altına giren Cholula’da dünyaca ünlü Büyük Piramid yer alıyor. Bunun nedeni ise insan eliyle inşa edilen en büyük yapı olma özelliğini elinde bulunduruyor olması.
Eriha, Filistin
Eriha Filistin Ulusal Yönetimi altında olan ve Batı Şeria bölümünde konumlanan eski bir yerleşim yeri olarak biliniyor.
Ürdün Nehri’nin yakınındaki bu kentin 11 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir. Günümüzde 20 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Eriha 1517 yılından 1918 yılına kadar Osmanlı Devleti tarafından yönetilmiş.
Bunun ardından bir süre Ürdün’ün işgali altına girmiş olsa da İsrail’in topraklarını ele geçirmesiyle Arap ve Yahudi çekişmesine sahne olmuş bir yer olarak öne çıkıyor.
1994 yılında Filistin’in yönetmeye başladığı Eriha hem dünyanın en eski yerleşim yerlerinde biri hem de dünya üzerindeki en eski surlara sahip olan şehir olarak ünleniyor.
Oldukça verimli topraklar üzerine kurulu olan Eriha’da ilk yerleşim izlerinin M.Ö 9000 senesine dayandığı biliniyor.
Halep, Suriye
Asya ve Akdeniz’i birbirine bağlayan İpek Yolu’nun merkezi olarak kabul edilen Halep Suriye’de yer alıyor.
Günümüzde 4.3 milyon kişinin yaşadığı bir yer olan Halep’in 13 bin yıllık bir yerleşim geçmişine sahip olduğu biliniyor.
Kelime anlamı süt veren olan Halep tarih boyunca farklı Mezopotamya devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu, Emeviler, Abbasiler ve Büyük Selçuklu Devleti olmak üzere birçok devletin himayesi altına girmiş.
Osmanlı’nın oldukça önem verdiği bir şehir olan Halep İstanbul’un ardından devletin en büyük 2. ticaret merkezi hükmüne sahipti.
Şehirde Osmanlı’nın esintilerini hala görmek mümkün. Hamamlar, kervansaraylar, camiler ve çarşılarıyla Halep’te Osmanlı etkileri hala tazeliğini koruyor. O dönemde yıldızı parlayan bir dokumacılık merkezi olan Halep dokumaları ile sabunları Osmanlı Devleti’nin önemli gelir kaynaklarından sayılıyordu. Şehir ticari yönden bu kadar canlı olduğu için de çok sayıda devletin konsolosluğuna ev sahipliği yapmış.
Ayrıca Osmanlı Devleti’ndeki ilk mason locasının da Halep’te kurulduğu edinilen bilgiler arasında yer alıyor.
1. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesiyle birlikte Osmanlı hakimiyeti altından çıkan Halep’te Fransızların kısa süreli yönetiminden sonra Suriye Devleti’nin kurulduğu biliniyor.
Ağırlıklı olarak Türkmen ve Arapların yaşadığı bu tarihi şehir de azınlıkta da olsa Süryani, Ermeni ve Çerkezlerin de yaşadığı biliniyor.
Yaklaşık olarak 4 milyonluk bir nüfusa sahip olan Halep 2006 yılında İslam Kültür Başkenti unvanına layık görülmüş.
Filibe, Bulgaristan
Bulgaristan’ın en önemli kentlerinden biri olan Filibe ülkesinin ikinci büyük şehri olarak öne çıkıyor.
345 bin kişilik bir nüfusa sahip olan bu şehir ülkenin ekonomi, ulaşım ve kültürel yönlerden kalbinin attığı oldukça canlı bir yerleşim yeri. Bu şehrin ismini Makedonya Kralı 2. Filip’ten aldığı biliniyor.
Yapılan tarihi araştırmalara göre yaklaşık olarak 4 bin yıllık bir geçmişe sahip olan Filibe’de Romalılar, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı’nın hüküm sürdüğü biliniyor.
1885 yılına kadar Osmanlı hakimiyeti altında kalan Filibe Osmanlıların fazlasıyla önem verdiği bir şehirdi. Bu kentte Osmanlı izlerini görebilmek hala mümkün. Çok sayıda Osmanlı köşkünün bulunduğu şehirde bu köşkler butik otel veya kafe olarak halka hizmet vermeye devam ediyor.
Osmanlı mimarisi ile inşa edilen evlerin ağırlıklı olarak bulunduğu kısma ‘eski şehir’ adı veriliyor. Filibe’ye geldiğinizde Osmanlı izlerini görebilir ve nostaljik bir tatil yapabilirsiniz.
Luyang, Çin
Çin topraklarında bulunan Luyang Henan eyaletine bağlı bulunan bir yerleşim yeri olarak biliniyor.
Asya kıtasındaki en eski yerleşim yerlerinden biri olan Luyang’ın günümüze kadar 7 kez başkent statüsüne eriştiği tarihi kaynaklarda yazılıyor.
Luyang’dan başka Çin’de bu kadar çok hanedanlığa ev sahipliği yapmış başka bir şehir bulunmuyor. En az 4 bin senelik bir geçmişinin olduğu bilinen bu şehirde günümüzde 7 milyon kadar nüfus barınıyor.
Şehrin içinden geçen nehrin kıyısında oyuk mağaralar yer alıyor. Söz konusu mağaraların Dünya Kültür Mirasları listesine dahil edildiği biliniyor.